7 Nisan 2012 Cumartesi

SİYAH BEYAZ ROMAN GİBİ BİRAZ.....

3 Sene önce yazılmış bu yazı bundan tam 10 sene öncesini anlatır:) Bugün 10. yılımız bitti.... Sağlıkla mutlulukla daha nice güzel yıllara....

















10 Sene önce ilk fotoğraf.....:)


SİYAH BEYAZ ROMAN GİBİ BİRAZ.....

Ekonomik krizin baş gösterdiği 2000’li yılların başıydı. Liseden mezun olup yepyeni bir dünyanın içine adım atmıştım.  Üniversiteli olmak güzel bir heyecandı. O yıllarda şu an geldiğim noktanın ne olacağını bilmeden 18 yaşının heyecanını yaşıyordum. Bugün eşim olacak insanın farkında bile değildim.
Bizim hikayemiz işte tam bu noktada başlıyordu. Tam da her şey bitti derken başlayan noktalar vardır ya insanın hayatında! O noktada okul hayatım ve birçok şey bitti diye düşünen ben, ne kadar da yanıldığımı ilerleyen yıllarda anlayacaktım. Teşekkürler “HAYATIM”. Teşekkürler “HAYAT ARKADAŞIM”.
Hiç bir şeyden habersiz üniversite hayatının tadını çıkarmaya çalışırken birden gelen ekonomik kriz sarsıntılarıyla kendimi Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığında çalışırken buldum. Çalışmak zorunda kaldığım için hiç bir zaman şikayet etmedim. Aksine durmadan ve hep yeni şeyler öğrenme isteğiyle çalıştım. İyi ki de çalışmışım! Bugün gerek kariyerim gerekse hayatımın en anlamlı gününü ve insanını bu sayede kazandım. Çalışmak, okumaktan daha zevkliydi. 18 yaşında biri için para kazanmanın keyfi çok ayrıydı. Hele ki o zor günlerde.
Nilüfer bunları yaşarken ben de çalışma hayatının zorlu ve tozlu yollarını aşındırmaya başlamıştım. Üniversiteyi bitirmiş, bir dönem Bahçeşehir Üniversite’sinde çalışmış, daha sonra tercihimi başka yönlerde kullanmış ancak hala hayatımda önemli bir yeri olan Ruhi Hoca’mdan kopmamıştım. Üniversiteyi bitirene kadar çalışmamıştım, ancak çalışma hayatına bir kez bulaştığınızda size yapışıyor ve ondan kurtulamıyorsunuz. İşte tekrar birlikte neler yapabilirizi konuştuğumuz bir dönemde bir gün Bahçeşehir Üniversitesi’ne gelmiş ve Ruhi Hoca’yı beklerken Word’de elektrik devreleri çizmeye çalışan bir kızla karşılaşmış, ona acıdığımdan mı yoksa ondan hoşlandığımdan mı bilinmez, yaptığı işte yardım etme ihtiyacı duymuştum. İşte Nilüfer’le tanışmam böyle olmuştu. Bakın olaylar nasıl gelişmiş...
 Tesadüfler zinciri yaşanmaya başlamıştı. Aynı okul içerisinde, biri üniversiteden yeni mezun olmuş bir genç asistan, biri üniversiteye yeni başlamış bir öğrenci olarak yaklaşık 8 ay geçirmişken birbirleriyle hiç karşılaşmadan ortak arkadaşlarla görüşüyorlardı.
Umut,  Bahçeşehir Üniversitesinden ayrılma kararı alarak yüksek lisans yapmaya başlamıştı. İki gencin ortak noktası Nilüfer’in dekanı olan Ruhi Bey’in, Umut’un eski bölüm başkanı ve o zamanki patronu olmasıydı. Ruhi Bey Umut’un Bahçeşehir Üniversitesi’nden ayrılmasını hiç istememişti ama o zamanlar Umut ani bir kararla Nilüfer’i ve işini bırakarak okuldan ayrılmıştı. O zamanlar şu an ki küçüğü, nişanlısı, her şeyi olabileceğini bilmediği ve hatta hiç tanışmadığı Nilüfer’ini bırakarak gitmişti.
Bu gidiş uzun sürmedi. Haziran ayında Nilüfer okuduğu ve aynı zamanda çalıştığı Bahçeşehir Üniversitesi’nde kalarak çalışma kararı verdiği dönemde Umut sürekli Ruhi Bey ile görüşmek için telefon açarak telefona çıkan kişinin şu an ki nişanlısı olacağını bilmeden ısrarla randevu almak istiyordu. Nilüfer ise o dönem yaptığı işin sürekli telefonlarda olmasından dolayı Umut’un telefonlarına sinir oluyordu. Sinir oluyordu çünkü sürekli telefonları bölünüyordu.
2001 Haziranıydı. Bir gün yine telefonlarla boğuşurken bir ses ona “Merhaba ben Umut Yalçınkaya” dediğinde Nilüfer geçmiş 15-20 günde telefonlarının kesilmesinden dolayı sinir olduğu adamın evleneceği adam olduğunu bilmeden kafasını kaldırdığı anda şaşkınlık içinde kalmasının sebebi Umut’tu. Çünkü Nilüfer’e göre Umut Yalçınkaya 40’lı yaşlarda biri olmalıydı. Öyle ya koskoca dekandan bu kadar ısrarla randevu isteyen biri ancak bir iş adamı olabilirdi. Halbuki Umut, Ruhi Bey’in eski öğrencisi sonrada eski çalışanı hatta oğlu gibi olmuştu. Bu kadar ısrarla Ruhi Bey ile görüşmek istemek Umut’un en doğal hakkıydı. Yıllar sonra Ruhi Bey ,Nilüfer’in de babalık yaptığı önemli insanlardan biri olacaktı.
Umut ve Nilüfer artık tanışmışlardı. 2001 yazı boyunca Umut defalarca Ruhi Bey ziyareti yapmıştı. Bu ziyaretler sırasında o zaman iş hayatı konusunda çok az bilgisi olan Nilüfer’ine çok şey öğretmeye başlamıştı. Her gelişinde Nilüfer’in yanına uğrayıp bir çayını içer olmuştu. Nilüfer’de büyük bir zevkle takıldığı bilgisayar konularını Umut’una sorar olmuştu. Çünkü Umut gerçekten iyi bir öğretmendi. Yıllar sonra Nilüfer, Umut’tan hayata dair de çok şey öğreneceğini o günlerde bilmiyordu. Umut’un hala en çok zevk aldığı Nilüfer’in elinden türk kahvesi içme keyfi o zamanlardan kalma bir alışkanlıktı.
Artık yaz bitiyordu. Okullar açılmak üzereydi. Nilüfer hazırlık sınıfını geçtiğini öğrenmişti.  Kurulan güzel dostluk yerini telaşa bırakmaya başlamıştı. Umut’un yüksek lisansının son yılı Nilüfer’in ise bölümünde ilk yılı başlıyordu.  Herkes kendi telaşında olacaklardan habersiz hayatlar yaşıyordu. Artık Umut okula gelmiyor Nilüfer’de Umut’un yokluğunu aramıyordu. Çünkü o dönem ikisi için de daha önemli sorunlar vardı. Nilüfer’in maddi sorularının benzerleri Umut içinde geçerliydi. İlişkilerinin başladığı dönemde yaşanan 2000 krizi, evlilik hazırlıkları yaptıkları 2008 krizini de yaşatacaktı onlara ama yine, ikisi de olacaklardan habersizdi. Şimdilerde bildikleri tek şey beraber ve uyum içinde oldukları sürece tüm krizleri atlatabildikleriydi. Bu krizler gerek maddi gerek manevi ne olursa olsun üstesinden gelebileceklerdi çünkü onlar çok iyi bir ekipti.
Zaman çabuk geçiyordu. Şubat tatili gelmişti. Nilüfer yaz tatilinde ailesini görmediği için heyecanla Konya yollarına koyulmuştu. Dekanlıktan gelen bir telefonla Nilüfer sömestr tatilini kısa tutmuş ve İstanbul’a dönmüştü. Çünkü çalışan öğrenci olarak ona dekanlıkta ihtiyaç vardı. Dekanlık artık üniversitenin bahçesinde bir villaya taşınmıştı. Dekanlığın villaya taşınmasının haricinde fakültede yeni bir değişiklik daha olmuştu. Umut eski işine geri dönmüştü.
O gün Nilüfer villanın merdivenlerinden inerken Umut’ta yukarı odasına çıkıyordu elinde bilgisayarı merdivenlerden çıkarken olanlar olmuştu. İşte o an ikisinin de birbirlerinin kadın - erkek olarak akıllarına düştükleri andı! O an sonrasında, Umut Nilüfer’e aşık olduğunu “Ben senden ilk gördüğüm anda hoşlandım ama asıl olan merdivenlerde kalbime düşmüş olmandır” diyerek anlatacaktı. Nilüfer ise Umut’a “Sinir olduğum adamdın sen ama merdivenlerde seni görünce dizlerim titredi seninle olmak istedim” diyerek itiraf edecekti duygularını. Karşılaşma sırasında Nilüfer şaşkınlıkla Umut’a “Senin ne işin var burada” dediğinde Umut’ta Nilüfer’e “Geri döndüm “ demişti.  Evet, bu sözlerin anlamı çok büyüktü! Umut geri dönmüş ve hayatlarının en güzel kararını vereceklerini bilmeden birçok şeyin başlamasına neden olacak olayları bu dönüşüyle başlatmıştı.
O andan sonra Nilüfer ve Umut ortak arkadaşları Yasemin sayesinde sürekli bir araya getirilmeye başladılar. Çünkü Yasemin onların arasındaki elektriklenmeyi anlamıştı. Yasemin’in o zamanlarda Nilüfer’in şu anda aynı evi paylaştığı dostu hatta ablası olacağını kimse bilmiyordu. Yolları hep kesişecek olan bu üçlünün üyelerinden Yasemin, Umut ve Nilüfer birlikteliğini başlatmak için sürekli okey partileri düzenlemeye başlamıştı. Bu partilerde Yasemin’in eşleri sürekli değişirken Umut ve Nilüfer sürekli çift olarak okey oyununu oynuyorlardı.  O zamanlarda oynadıkları okey o kadar yetecekti ki onlara, sonra ki yıllarda neredeyse hiç okey oynamayacaklardı.
Sonunda büyük gün gelmişti. Nilüfer’in evinde ayarlanan bir okey partisi için bütün hazırlıklar tamamlanmış, Yasemin davetlileri ayarlamış ve pişirilecek yemeğe karar verilmişti. Bir anda ortaya atılan fırında makarna ve şarap partisinin ardından oynanacak okey oyunun başrol oyuncuları Umut ve Nilüfer oluvermişlerdi. Fırında makarnayı Umut ve Nilüfer pişirecek diyerek, ihale ikisinin üzerinde bırakılmıştı. Nilüfer ve Umut da bu duruma itiraz etmemiş birlikte alışveriş yaparak arkadaşlarını da alıp Nilüfer’in evine gitmişlerdi. Bu durumdan keyif alan ikili olabildiğince duygularını belli etmemeye çalışsalar da dışarıdan bakan gözler onların iki aşık olduklarını anlayabiliyorlardı.
Salonda oturan arkadaş gurubunun kahkahaları geliyordu. Nilüfer ve Umut ise Yasemin’in kurnaz planları ile mutfağa terk edilerek baş başa bırakılmıştı. İki paket makarnayı normalde yarım saatte pişirebilecekken, iki saatte ancak fırında makarna pişirmiş, makarnaları süzerken yarısını lavaboya döküp, lavabodan kıkırdayarak topladıkları makarnaları arkadaşlarına enfes bir kırmızı şarap eşliğinde sunmuşlardı. Bugüne kadar sır gibi sakladıkları fırında makarnanın hikayesini, lavabodan toplandığı için lezzetli olduğunu bugün açıklamış oldular.
Yemek sonrası salona geçen grup Nilüfer ile Umut yokmuş gibi davranıyorlardı. Konuşulmasa da amaç belliydi. Artık herkes bu ikilinin mutlu sona ulaşmasını istiyordu.  Umut ve Nilüfer oldukça heyecanla birbirlerine bir şeyler anlatmaya koyulmuşken, Umut ellini  “benimle bir birlikteliğe var mısın” diyen bakışlarla Nilüfer’e uzatmış ve “Nilüfer’de Evet varım” diyen bakışlarla elini Umut’a uzatmıştı. Gece Umut ve Nilüfer’in belli etmemeye çalışıp ama başarısız oldukları heyecan dolu halleri ile sona ermiş, Nilüfer aklında “biz şimdi ne olduk “ soruları ile misafirlerini uğurlamış Umut aklında  “şimdi ne olacak? Biz bir ilişkiye başladık mı?” sorularıyla uğurlanmıştı.
Ertesi gün güzel bir Pazar sabahı idi. Günlerden 7 Nisan 2002. Umut 24 saattir Nilüfer’i aramamıştı. İki taraf içinde zor geçen 24 saat sonunda ona ermişti.  Nilüfer’in beklediği telefon gelmişti.” Nasılsın” diye söze başlayan Umut’a , gayet soğukkanlı cevaplar veren Nilüfer oldukça heyecanlıydı. Konuşmanın sonlarında Umut “internete gireceğini “söylediğinde Nilüfer “benimde ödevlerim vardı zaten internetteyim” diye bir cevap verince, Umut bu cevaptan güç alarak “öyleyse ICQ da devam edelim ne dersin? Hem de ödevinde takıldığın şeylere yardımcı olurum” diyerek cevap verdi. Saat 15:30 sularında başlayan internet konuşması 7 Nisan’ ı 8 Nisan’a bağlayan gecenin 00:08’inde bir aşk itirafıyla sona erdi. Umut, Nilüfer’e sekiz buçuk saat sonra kalbini açmış ve Nilüfer’den evet yanıtını almıştı. Bu konuşma gece 04:00 sularında sonlanırken ilişkilerinin ilk kahvaltısını etmek üzere randevulaşılan cümlelerle bitirildi.
Buluşma saati 07:30. Yer Bahçeşehir Antik Börek’ti. Buluşma saatine zamanında gelen Umut, Nillüfer’i bir saat beklemişti. İlişkilerinin birinci yıl dönümünde Umut,  Nilüfer’e evlenme teklif ederken “Kimseyi hayatımda bir saat beklemedim ama seni bir ömür boyu beklerim benimle evlenir misin?” diyerek evlenme teklif edecek ve ilk kez orada bekletilmekten hoşlanmadığını dile getirecekti. Umut için beklemek, Nilüfer için bekletmek ilerleyen yıllarda sorunlara neden olacak ama sonra ikisi de bu durumu kabullenip ortak bir bekleme-bekletme dengesini ilişkilerinde kuracaklardı.
İlişkilerinin ilk zamanlarının nasıl geçtiğini anlamayan ikilinin zorlu ama bir o kadar da keyifli yollardan geçen birçok dönemi oldu.
Bazen fikirleri bazen de karakterleri çatıştı, zaman zaman  arkadaşları yüzünden kavga ettiler, hatta ayrılmanın eşiğine geldiler.  Birliktelikleri uzun sınavlardan geçti en büyük sınavları el ele omuz omuza verdiler. İlişkilerinin en zor dönemi 2008 baharı oldu. Yılmadılar çünkü onlar iyi bir ekipti. Her zaman sevgi dolu gözlerle baktılar birbirlerine, biri hastalanınca diğerinin içi acıdı, birine zarar gelince diğeri de ağladı. Onlar hep ayakta kaldılar çünkü onlar büyük bir sevgi ile birlikte büyüdüler. Birbirlerini büyüttüler sevgilerini katarak.  Her zaman yan yana, saygı ile aşk dolu baktılar birbirlerine. Onlar birlikteliklerinden vazgeçmediler. 7 Nisan 2002’de başlayan aşklarını yedinci yıla taşıdılar...
İlişkilerinin sekizinci ayında Umut askere gitti. Birinci yılında evlenme kararı aldılar. İkinci yılında ayrılma durumuna geldiler. Ayrılmadılar toparlandılar. Dördüncü yılında Nilüfer mezun oldu. Beşinci yılında yani 7 Nisan 2007’de nişanlandılar. Nişanlılıklarının ikinci yılında Amerika’ya gittiler. Beş yıllık birliktelik ve iki yıllık nişanlılıktan sonra ilişkilerini, sekizinci yılında 28 Haziran 2009 tarihinde bir yaz günü evlenerek taçlandırıyorlar.
Onlar birbirlerini çok seviyorlar çünkü Umut Nilüfer’in zuzusu, Nilüfer ise Umut’un küçüğü....
Onlar eriyor muradına sizler çıkın kerevetine...


21 Şubat 2011 Pazartesi

Hedefler

Bu yazım bir dergide yayınlanmıştır. Bu nedenle derginin yayına çıkmasını bekledikten sonra sizlerle paylaşıyorum

İşte bir yıl daha bize güle güle derken yeni bir yıla merhaba diyoruz. Her yeni yıl yeni bir yaş, yeni umutlar, yeni ilişkiler, olgunlaşma ve hayaller demek benim için. Umarım 2011 yılı herkese güzellikleriyle gelir.
Yeni bir yıla merhaba derken hedeflerimize ulaşabilmenin sırlarından bahsetmek istiyorum. Aslında bir çok insan hedeflerini hayalleri zannedebiliyor. Oysa ki hayal etmek ile hedef koymak arasındaki en büyük fark hedeflerimize ulaşmak için harekete geçmemiz. Hayallerimiz ise sadece düşündüğümüz ve ulaşmak için korktuğumuz ve harekete geçmediğimiz olgulardır. İnsanoğlu isterse her şeyi başarabilir. Yeter ki doğru istemeyi bilsin ve hedefleri için bir yol planı belirleyerek harekete geçsin.
Hayatımızı bir yol olarak düşünürsek o yolda önümüze çıkan taşlara takılmadan, yolumuzdan sapmadan ve yorulduğumuz anlarda doğru yerlerde doğru insanlarla mola vererek devam ettiğimizde hedeflerimize ulaşabiliyoruz.
Tabi ki hedeflerimize ulaşabilmemiz için öncelikle bir hedef belirlememiz gerekmekte. Hedefimizi belirlerken bu hedefi zihnimizde resmetmemiz ve bir cümleye dönüştürmemiz gerekir. Bu aşamaları kaydettikten sonra ise mutlaka hedefimize bir tarih ve ödül belirlememiz gerekir. Hedef cümlelerimiz her zaman şimdiki zamanı tanımlayan cümlelerle kurulmalıdır. Örneğin Ben 15 Ağustos 2011 günü yatağımdan kalktığımda kırmızı bir Alfa Romeo 147 sahibi olan bir şirket ortağı oluyorum ve o gün ödül olarak arabamla eşimi alarak Bebek’e kahvaltıya götürüyorum. Cümlesi doğru bir hedef cümlesidir.

Bu cümle içerisinde zaman, hedef, ödül olan ve şimdiki zamanla kurulmuş bir cümledir.
Hedef cümlemizi belirledikten sonra bu cümleyi içselleştirerek beynimizde resmedersek ve kararlı olur isek bu hedefe ulaşmamamız için hiçbir sebebimiz yoktur. Ulaşmamamız için tek sebep bahaneler olacaktır ki bu bahaneleri de bizden başkası üretemez. Yani kısacası her şey bizim elimizdedir.
Hedefimizi belirledikten sonra harekete geçebilmemiz için kendimize bir yol haritası belirleyerek bizi bu hedefe ulaştıracak disipline girmemiz ve bir yol haritası belirlememiz gerekir.
Düşününki bir hafta sonra bir seyahate çıkacaksınız. Seyahate çıkmadan önce nasıl gideceğiniz yerin özelliklerini öğrenirsiniz, ona göre kıyafet alırsınız, ona göre haritaya bakarsınız ve bir planlama yaparsınız. İşte Hedeflere giden yola çıkmadan önceki hazırlıkta aynı bir seyahat öncesi planlama gibidir.
Kendimizi tanır ve ne istediğimizi bilirsek hayat yolculuğunda hedeflerimize bazen zorlansak da ulaşabiliriz. Olumlu düşünmek ve kendimizi motive etmek başta da söylediğim gibi bizim elimizde. Bahaneleri de biz üretiriz olumlu düşünceleri de. Çıktığınız hedef yolunda kimsenin sizi alıkoymaması dileğiyle...
Umarım 2011 yılı herkes için koyduğu doğru hedefleri gerçekleştirebilme yılı olur.

3 Kasım 2010 Çarşamba

7 Temmuz 2010 Çarşamba

29'a Bir Kala 28'de Beş Sene Kal Doğum Günü Kutlamam

Herkes davetliiiii... Hemde herkes... Arkadaşlarım, Dostlarım, İş ortaklarım, Arkadaşlarımın arkadaşları ve hatta onlarında arkadaşları...

Her yaşın ayrı bir güzelliği var en güzel çağımdayım sözü bu aralar benim için söylenmiş olsa gerek:) 27. yaşım bir çok dönüm noktasına vesile oldu.. 27. yaşım bana eşimi, lobby'i, ,iki güzel ortağı  getirdi...... Onu çok sevdim ve bir ay sonra bırakıyorum...

28. yaşımı daha çok seveceğim inancındayım ve onu bu muhteşem çok eğlenceli bol supriz yapmalı parti ile ve kocaman bir ekiple karşılamaya hazırlanıyorum..

2 Ağustos doğum günümdür aramazsanız konuşmam:) 7 Ağustos Doğum günü partimdir gelmezseniz işleriniz ve aşk hayatınız 10 sene kötü gider.

Davet:

Nurcan Eren ( Sezen Aksunun vokali) ve Orkestrası sahne aldığı Ece Bar Kuruçeşme Sahilinde Migros'un hizasında! 19:30 gibi buşuşuyoruz sınırsız yemek ve sınırsız yerli içki ile çoşuyoruz:) 29'a Bir Kala 28'de Beş Sene Kal Doğum Günü Kutlamam'a tüm arkadaşlarımı ve onların arkadaşlarını bekliyorum. Tanımadığım arkadaşlarınızıda getirebilirsiniz çok süprizli bir kutlama olması dileğiyle:))) Normalde doğum günüm 2 Ağustos'tur karışıklık olmasın ama kutlama 7 Ağustos Cumartesi akşamıdır. Herkes ajandalarına şimdiden kaydetsin gelmeyen dilimden 10 sene lanetimden 15 sene kurtulamaz bilginize:))) Bana gelip gelmeyeceğinizi en geç 4 Ağustos'a kadar haber vermeniz gerekiyor ki rezervasyonu ona göre yaptırabilelim! (Fix Menü ( 10 çeşit meze+iki çeşit arasıcak+seçmeli ana yemek+LİMİTSİZ ALKOLLÜ YERLİ İÇKİ+meyva+çay+kahve+Orkestra 70 TL)

21 Ocak 2010 Perşembe

Kişiye Özel Pazarlamaya Çok iyi Bir Örnek!

Geçen hafta işimden eve dönerken Üsküdar meydanda bulunan Üçler Marketten bir alış-veriş yaptım.

Alışverişi yaparken arbasız olduğumu unuttuğum için de kasada kendime çok kızdım. Alış verişimi taşıyacağım kadardan fazla yaparak abartmıştım. Tam taksiye kadar nasıl götürsem bu torbaları diye düşünürken poşetleri doldurmama yardım eden market güvenlik görevlisi bana "servisimiz var aracınız yok ise sizi götürsün" dedi.

Bu teklif gerçekten çok hoşuma gitmişti. Ne olduğunu anlayamadan yanımda biten servis şöförü poşetleri yüklendiği gibi servise götürdü.

Beklediğim servis bildiğimiz market servislerinden biriydi. 8-10 kişilik minibüs tipi bir araç olmalıydı. Fakat karşılaştığım manzara beni çok şaşırttı. Bu servis normal bir binek araçtı. Ve ben serviste tek başımaydım. MArket logolarıyla brand edilmiş bu araç nasıl olurda bir market servisi olabilirdi? Şöför nereye gitmek istediğimi sorduğunda dahada şaşırdım.

Evimin önüne gelipte şöförün torbaları evin kapısına çıkartmasına kadar geçen süreçte şaşkınlığım bir hayli arttı.

Sonunda öğrendiğim şey ise Üçler Marketin belli bir sınırı aşan (75 TL) müşterilerine aynı taxi hizmeti gibi bir servis hizmeti vermesiydi.

Şu an ne Migros ne Carefour ne Tansaş benim gönlümün market markası Üçler.

Gerçekten kişiye özel pazarlamaya çok iyi bir örnek.

Tebrikler Üçler Market!